SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

CİHAD BAHSİ

<< 2763 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ صَالِحٍ حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ قَالَ أَخْبَرَنِي عِيَاضُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ مَخْرَمَةَ بْنِ سُلَيْمَانَ عَنْ كُرَيْبٍ عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ حَدَّثَتْنِي أُمُّ هَانِئٍ بِنْتُ أَبِي طَالِبٍ أَنَّهَا أَجَارَتْ رَجُلًا مِنْ الْمُشْرِكِينَ يَوْمَ الْفَتْحِ فَأَتَتْ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَذَكَرَتْ ذَلِكَ لَهُ فَقَالَ قَدْ أَجَرْنَا مَنْ أَجَرْتِ وَأَمَّنَّا مَنْ أَمَّنْتِ

 

İbn Abbas'dan demiştir ki:

 

Ebû Talib'in kızı Ümmü Hanî, kendisine (gelerek) -Fetih günü müşriklerden birini himayesine aldığını ve Peygamber (S.A.V.)'e varıp bunu haber verdiğini (Hz. Peygamberin de)

 

"Senin himayene aldığın kimseyi biz de himayemize almışızdır. Senin eman verdiğin kimseye biz de eman vermişizdir." buyurduğunu söylemiştir.

 

 

İzah:

Buharî, cizye, Salat, edeb; Müslim, müsafirin; Tirmizî, siyer; Darimî, salat, siyer; Muvatta sefer; Ahmet b. Hanbel, VI, 341, 343, 423, 425.

 

Hz. Ümmü Hani'nin himayesine aldığı kimse Haris b. Hişam b. Muğire el-Mahzumi'dir.

 

Eman: Güvene ulaşması hususunda düşmana verilen söz veya yapılan işaretten ibarettir.[bk. Hukuk-u İslamiye Kamusu, Bilmen Ömer Nasuhi III, 336.] Emanın rüknü, emanı bildiren şeylerdir. Bu cihetten eman üç kısma ayrılır:

 

1. Eman-ı sarih (sarih eman): Bir kimseye karşı "Sana eman verdim", "Siz eminsiniz", "Size bir zarar yoktur" gibi bir tabirle verilen emandır.

 

2. Eman bilkitâbe (yazıyla verilen eman): Ehl-i harbe emanname gön­derilmek suretiyle verilen emandır.

 

Şu kadar var ki: Bu emannameyi gönderen zatın emin, müslüman, di­ğer şartlan taşıyan kimse olduğu malum olmalıdır. Bunlar delilleriyle bilin­medikçe eman tahakkuk etmiş olmaz.

 

3. Eman bilkinâye (kinaye ile eman) Emanı işrab ve ifnam eden bir ta­bir veya bir işaretle verilen emandır. "Geliniz" "korkmayınız" diye kendi­lerine hitabedilen şahıslar, bunun eman olduğuna zahib bulundukları tak­dirde emana nail olmuş olurlar.

 

Bu mevzuda Dürrü'1-Muhtarda şöyle deniyor: "Hür erkeğin veya kadı­nın, her ne kadar fasık, yahut kör, yahut ihtiyar olsa bile, yahut cihad için kendilerine izin verilmiş çocuk veya köle de olsa, eman verdiği kafirler öldü­rülemez. Müslümanlar, emanı bildikten sonra her ne kadar kafirler o lisanı bilmeseler bile öldürülemezler. Ancak kafirlerin emanı müslümanlardan işit­meleri şarttır. Kafirler müslümanlardan uzak bir yerde oldukları için emanı işitmezlerse, bu emana itibar edilmez.[bk. İbn Abidin, Terceme, Davudoğlu, A. VIII, 391.]